PORTAKAL KURABİYEMİN HİKAYESİ
Her özel şeyin bir anlamı, bir hikayesi vardır bu hayatta.
Hepimizin geçmişinde de bir hikayenin silinmeyen izlerine rastlamak mümkündür.
Sizlere bu ilk makalemde benim için özel olan bir kelimenin
hayatıma nasıl girdiğini ve hayatımın kalanına nasıl etki edeceğini anlatmak
istiyorum. Tabiiki bu kelimenin lezzetle alakası var. O kelime; “Portakal”..Evet,
“portakal”..
Oğlum daha doğmadan önceydi. Hatta bırakın doğmayı, çocuk
sahibi olmayı bile yeni yeni planlıyorduk o günlerde.
Evimizin babası yani eşim bir sohbet esnasında bana; “Çocuğumuzun
adı hazır. Ama doğmadan kimseye söylemem” dedi.
Bir hayli şaşırdım ve meraklandım. Ama o sırrı çocuğumuz
doğana kadar saklayacağına ihtimal dahi vermiyordum. ‘Yapamaz. Dayanamaz söyler” diyordum kendi
kendime.
Allah bize bir çocuk bahşettiğinde, yani çocuk sahibi
olacağımı ilk öğrendiğimde ailemizi bir telaş, bir heyecan sarmıştı. Herkes
cinsiyeti henüz belli olmayan çocuğumuza doğmadan isim aramaya başladı.
Yakınlarım hemen hemen hergün isim teklif ediyordu. Ama babamız hiçbirini kabul
etmiyor; “Çocuğumun adı hazır. Doğunca öğrenirsiniz” diyor, beni ve çevremizdeki
herkesi biraz daha merakta bırakıyordu.
Günler su gibi aktı geçti. Bebişin cinsiyeti belli oldu. Doktordan
çıktığımız o anda bile babamız , “Kimse isim aramasın. Çocuğumun adı belli. Ama
doğmadan söylemem” diyordu. Sinir oluyordum. Ama merak da etmiyor değildim. “Ya
sabır” çekiyordum.
Sadece bende değil, çevremdeki insanlarda da bebeğimin adı konusundaki merak zirveye ulaşmıştı. Karşıma çıkan ve çocuğum olacağını bilen herkes beni sıkıştırıyor, aklımızdaki ismi öğrenmek istiyordu. Ama onlara cevap veremiyordum. Çünkü annesi olarak ben bile bilmiyordum.
Baskılar artınca bir karar aldım ve olaya espri katmak
istedim. Artık soranlara; “Bebeğimin adı portakal olacak” diyordum. Bu zamanla
herkesin hoşuna gitti. Hatta eşimin de. Ancak kafasındaki o ismi söylemiyordu
bir türlü.
Doğum iznine çıktığım ilk gün babam felç geçirmişti. Onu apar
topar hastaneye kaldırdık. Durumu çok ciddiydi. Bir anda sağlığı konusunda endişeye düşmüştük.
Torununu göremeyeceği fikri zihnimizi sardı bir anda. Bu fikir bizi daha da
üzüyordu.
Aradan zaman geçti. Babam hayati tehlikeyi atlatmış,
düzelmeye başlamıştı. Bunun üzerine akrabalar kendisine “Bak iyleşiyorsun.
Fırsat bu fırsat, damadından Portakal’ın gerçek adını öğren” diye baskı yapmaya
başlamıştı. Ama babam gururluydu. Hastalığını fırsata dönüştürmek istemiyordu. .
Farkındayım; çok uzattım. Toparlıyorum:
Neyse doğum yaklaştı. Doğumun şerefine kurabiye yapmam lazım
ve kurabiye etiketlerine bebişin adını
yazmam lazım.
“Tamam “ dedim “Bu sefer tamam. Ben anasıyım. Sevgili eşim
Portakal’ın adını en azından bana söyler”. Bir de plan yaptım. Keyifli anını
yakaladım ve bütün şirinliğimi takınıp; “Bak kurabiyelerin üzerine isim yazmam
lazım. Hadi naz etme. Bari o ismi bana söyle. Bebiş doğunca kurabiyeleri görecek.
Üzerinde isim olmasın mı?”
Ama yok. Nuh diyor
peygamber demiyor. “Bu benim hayalim. Söylersem büyüsü bozulur” diyip duruyor.
Sonra oturdum ve düşündüm. Ona haksızlık yapıyordum. Çocukluk hayalini yok
etmeye, büyüyü bozmaya hakkım yoktu. Hem herkes 9 aydır Portakal’a alışmıştı.
Biz onu bu isimle de sevmiştik.
Doğum yaklaştıkça beni doğum kadar kurabiye telaşı da
sarmıştı. Portakalımın mutlaka kurabiyesi
olmalıydı ama nasıl ? Bu olayların üzerine konsepti portakal ve esprili yazılar
üzerine kurmaya karar verdim. “Hoş geldin Portakal “yazıları, portakal aromalı,
portakal figürlü kurabiyeler ve esprili
yazılar olacaktı her yerde.
Ertesi gün başladım işe. Zaten normal doğum olacaktı ve tahmini
zaman belliydi. Kolları sıvadım. Kurabiye yapımına 10 günüm vardı. Başladım işe.Kurabiyeler 3 günde bitti. Konsept
hazır, her şey tamam. Eşim işten geldi.
Gülerek dedim ki “kurabiyeler bitti artık doğurabilirim”
Bir arkadaşım bizi evine davet etmişti o gün. Eşime gitmek
istediğimi söyledim. Kabul etmedi. Israrlarıma rağmen götürmedi. İyi ki
götürmemiş. Aradan bir iki saat geçmişti ki birden sancı başladı. Şaşırdım.
Çünkü yalancı sancı dedikleri olay bile olmamıştı. Zaten kimse inanmamıştı,
herkes önce şaka yapıyorum sanmıştı.
Doğru olduğunu anlayınca beni hastaneye götürdüler. Portakal
16 saatlik bir sancıyla doğdu.Ama ne doğum. Öyle bir zordu ki; son olarak doktorun
doğumun tehlikeye girdiğini ve bebeği kaybedeceğimizi söylediğini
hatırlıyorum..
Sonradan öğrendik ki aslında bu normal değil, sezaryenlik
bir doğummuş. Büyük bir tehlike atlatmışız. Odaya geçtiğimizde eşim önce kurabiyeleri
dağıttı, sonra bebeğimizin adını açıkladı…
FİLİZ KARAOĞLU DEMİR
FİLİZ KARAOĞLU DEMİR
Yorumlar
Yorum Gönder